Ünlü iktisatçı Ronald H. Coase geçtiğimiz Pazartesi 102 yaşında yaşamını yitirdi. Coase’nin adı ana akım iktisat literatüründe sıkça geçse de kendisinin temsil ettiği anlayışın yansımasını daha çok Hukuk & İktisat literatüründe gördük. Türkiye’deki yansıması ise, bana göre,  Haziran ayında yürürlüğe giren Arabuluculuk Yasasında. Bu yazıyla hem Coase’yi analım hem de yeni tanıştığımız Arabuluculuk Yasası ne diyor, bir bakalım.

Coase ne diyordu?

Coase’nin diğer alanlardaki katkılarını bir kenara bırakır ve sadece konumuz özelinde düşünürsek söylemek istediği şey kabaca şöyle:

Bir sorun karşısında tarafları birbirleri ile konuşmaktan alıkoyan maliyetler/engeller söz konusu değilse, taraflar kendilerini memnun eden ve en az maliyetli olan çözüme ulaşabilirler.*

Örneğin, boşanmaya karar vermiş bir çiftin ya da yollarını ayırmaya karar vermiş ortakların birbirleriyle konuşarak bir uzlaşıya varması, hem ucuz hem de tarafları memnun eden bir sonuç doğuracaktır. Peki, tarafları birbirleri ile konuşmaktan alıkoyan bir takım maliyetler/engeller söz konusu ise… Örneğin, dostane bir durum değil de, içinde aldatma ve ihanet olan bir mesele ile karşı karşıya isek ne olacak? Yine Coase’nin öğretilerinden yola çıkarak verilebilecek cevap şu şekilde:

Tarafları anlaşma yapmaktan alıkoyacak kadar yüksek maliyetler/engeller söz konusu ise, ortaya çıkacak çözümün tarafları memnun etme düzeyi ve doğuracağı maliyet, ilgili hukuk kurallarının nasıl düzenlendiğine bağlıdır.* 

Arabuluculuk Yasası ne diyor?

Arabuluculuk Yasa Tasarısı 2011 sonbaharında çok tartışıldı. İstanbul Barosu avukatlarının İstanbul’da yapılan uluslararası bir arabuluculuk çalıştayını, toplantı salonuna girerek (!) kırmızı kartlar ile protesto etmesi akıllarda kalan karelerden bir tanesi. Baro bu protesto ile tasarıya kökten ve ilkesel olarak karşı olduğunu söylüyordu. Fakat sonrasında tasarıya sadece avukatların arabulucu olabileceğine dair  madde eklenince, yasaya “kendini bu alanda yetiştirmek isteyen avukatlara bir kariyer imkanı” olarak bakmaya başladı. Tasarı bu haliyle Haziran 2012’de yasallaştı ve geçtiğimiz Haziran’da da yürürlüğe girdi.

mediationBahsettiğimiz bu mücadeleyi bir kenara bırakırsak, yasanın özü Coase’nin söylediklerinin bir aynası aslında. Bu yasa ile taraflar özel hukuk uyuşmazlıklarını Adalet Bakanlığı siciline kaydedilmiş arabulucular eşliğinde halletme imkanına kavuşmuş oldular. Tarafların isteğine bağlı bu işleyiş, dava açılmadan ya da davanın görülmesi sırasında olabilecek. Yok, eğer taraflar anlaşma yoluna gitmeyeceklerse de bildiğimiz dava süreçleri işleyecek ve adaletin kestiği parmak acımayacak!

Bir başka değişle, bu yasanın pratikteki yararı tarafların memnun/razı olabileceği durumların hızlı bir şekilde ortaya çıkması için yasal bir platform sağlaması aslında. Ayrıca, her hâkimin bilmem kaç dosyaya bakmak zorunda olduğu adalet sisteminindeki yükün azaltılmasına katkıda bulunacağı da pek şüphe götürmez.

Aslında kişisel bir faydası daha var: Benim gibi Hukuk & İktisat dersi anlatıyorsanız öğrenciler artık “Bu hoca nerede yaşıyor?” demeyecek. Dersin büyük bir kısmının dayandığı Coase’nin teoremi için göstereceğiniz yerel ve kurumsal örnekleriniz olacak.


Yorum bırakın