Geçtiğimiz hafta The Economist dergisinin kapak konusu yükseköğrenimde ‘yaratıcı bir yıkım’a yol açacağı savunulan uzaktan eğitimdi. Türkiye’de çoğu öğretim üyesinin dudak büktüğü ve ilk bakışta akla TRT ekranlarındaki Açık Öğretim yayınlarını getiren bu sistem, internetin gelişimi ile artık çok sofistike bir hal almış durumda.
Uzaktan eğitim programlarında ders veren ve bu alanda kısa bir süre de yöneticilik yapmış biri olarak, önce The Economist’in kapak makalesindeki bir kaç önemli noktayı vurgulayıp, sonra da bu konudaki öngörülerimi paylaşmak istiyorum.
Tren kalkıyor…
The Economist’in yükseköğrenimde uzaktan eğitim sistemlerine doğru bir kayış olacağı öngörüsü, temelde, mevcut yüz-yüze eğitim sisteminin maliyetinin arttığı argümanına dayanıyor. Dergi, 20. yüzyılın başından bu yana birçok ürün ve hizmetin üretim maliyeti hızla düşerken, yükseköğrenimin bunların dışında kaldığını savunuyor. Hatta Aristo’dan bu yana aynı eğitim teknolojisinin kullanıldığı belirtiliyor: bir sınıf, öğrenciler ve ders anlatan bir hoca!
İkinci argüman, teknolojik ilerlemenin birçok işkolunda otomasyonun yolunu açması ile ilgili. Daha önce sanayi çalışanları için bir tehdit olan otomasyon, artık hizmet sektörü çalışanlarını da işlerinden ediyor. Çağrı merkezlerini bir düşünün. Çok yakın bir geçmişte emek-yoğun bir teknoloji kullanılan bu iş kolunda, şimdilerde nerdeyse tamamen otomasyona geçilmiş durumda. Makalede bahsedilen Oxford Üniversitesi’nin bir çalışması durumu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bu çalışmaya göre şu anki işlerin/mesleklerin % 47’si önümüzdeki 10-20 yıl içinde yok olacak. Bu tehdit insanların emek piyasasında kalabilmeleri için kendilerini sürekli yeni bilgi ve beceriler ile donatmasını gerektiriyor.
Derginin ortaya koyduğu üçüncü argüman ise yukarıda bahsedilen iki etkinin, değişimi hangi yolla yaratacağı üzerine. Makalede bilgi iletişim teknolojilerindeki ilerlemenin, eğitimin maliyetini düşüren ve insanların kendilerine yeni beceriler katabileceği eğitim modellerinin ortaya çıkmasına ortam sağladığı savunuluyor. 2008 yılında başlayan Kitlesel Açık Çevrimiçi Ders (Massive Open Online Course) girişimlerinin başarılı örneklerinden olan KhanAcademy ve Coursera‘dan da bu çerçevede bahsediliyor.
Peki, Türkiye’de ne durumdayız?
Türkiye’de birçok üniversitenin uzaktan eğitim merkezi var. Çoğunda yüksek lisans düzeyinde çevrimiçi dersler veriliyor. Bu konuda YÖK düzenlemeleri gereği sıkı sayılabilecek kurallar var. Örneğin, bir uzaktan eğitim programına yılda en fazla 50 öğrenci kabul edebiliyorsunuz. Bu düzenlemelerin tartışıldığı toplantılara katılmış biri olarak başta bu kuralları çok sıkı bulsam da, bazı kurumların hiç yatırım yapmadan bu sistemi kötüye kullandıklarından haberdar olunca, bu kuralların gerekliliğine ikna oldum. Fakat düzenlemelerin denetleme işlevinin yanında, sistemin önünü açması ve eğitimin kalitesi konusunda saydamlığı sağlaması ile ilgili düşüncelerim hiç değişmedi.
Size Türkiye’deki uzaktan eğitim istatistiklerinde de bahsetmek isterdim. Maalesef! Bu tür verilere ne YÖK istatistiklerinde, ne de bir başka kurumun sitesinde rastlayamadım.
Treni yakalayabilirsek…
Uzaktan eğitim yöntemlerini kullanarak geniş kitlelere ihtiyaç duydukları alanlarda eğitim vermek olanaklı hale gelebilir. Türkiye’de nüfusun 2/3’ü 40 yaşın altında.* Yani uzaktan eğitim yoluyla yükseköğrenim veya kısa eğitim programlarından, yüz-yüze eğitime göre daha az zaman ve parasal maliyetle yararlanabilecek potansiyel bir kitle söz konusu. Teknolojinin otomasyonu mümkün kıldığı işkollarında artık çalışamayacak kitlelerin bir kısmı, bu yolla kendilerine gerekli yeni nitelik ve becerileri katma şansı bulacaktır.
Diğer yandan, üniversitelerimiz arasındaki kalite farklılıkları malum. Bu farklılıkların kayda değer bir kısmı öğretim üyelerden kaynaklanıyor. Yani, iyi hoca kaliteli bir ders yürütüyor ve öğrencilerini daha iyi yetiştiriyor. Uzaktan eğitimin kitlesel hale gelebilmesi, en azında bazı derslerin bu iyi hocalar tarafından geniş kitlelere anlatılabilmesini sağlayabilir. Belki bu sayede yükseköğrenimde eşitsizlik biraz olsun giderilebilir.
Uzaktan eğitim, bu işi başarılı bir şekilde yapan üniversitelerin sunum alanlarını ulusal ve belki de uluslararası alanda genişletebilmeleri için de bir fırsattır. Başta katlanılması gereken yüksek sabit maliyetler, öğrenci sayısının artması ile öğrenci başına maliyetleri hızla aşağı çekecektir. Ölçek ekonomisi dediğimiz bu etki, uzaktan eğitimin temel ekonomik dinamiğini oluşturuyor. Ölçek ekonomisinden faydalanmak isteyen kurumlar yaptıkları yatırımlar ve eğitim verecekleri kitlenin büyüklüğü arasında bir denge tutturmak zorundalar. Bu da ancak hitap ettikleri kitle ve coğrafi bölgenin genişlemesiyle mümkün olabilir.
Uzaktan eğitim, ayrıca mevcut yüz-yüze sistemin kalite ve niteliğinin artması açısından da bir fırsattır. İki sistemin bir arada kullanıldığı hibrit bir eğitim modeli ile yüzü-yüze eğitimin artılarından vazgeçmeden, uzaktan eğitimin sağlayacağı katkılardan da yararlanılabilir.
Treni kaçırmamız da olası …
Malumunuz uzaktan eğitim internet aracılığı ile yapılıyor. Fakat internet erişimi konusunda modern dünyanın oldukça gerisinde yer alıyoruz. Her 100 kişiye düşen sabit internet bağlantısı OECD ülkelerinde ortalama 26 iken, bizde son iki yıldır 10 civarında ve artmıyor. Bölgesel açıdan bakıldığında doğu ve batı arasında çarpıcı bir fark var.* Erişebilenlerin bağlantı kalitesi ise tartışmalı. Her iki sanal dersten birinde kopma yaşayan biri olarak, bu durumun ne kadar şevk kırıcı olduğunu belirtmeliyim. İnternet erişimi ve kalitesi modern ülkeler seviyesine yaklaşmadıkça uzaktan eğitim trenini yakalayacağımızı düşünmek biraz saflık olur.
Yükseköğrenim bütün bir eğitim sisteminin önemli bir parçası. Yükseköğrenimde eğitim almak isteyen öğrenciler diğer seviyelerden geçerek bu seviyeye geliyorlar. Yani, bir değer zincirinin halkalarından bahsediyoruz. Uzaktan eğitim acaba bu değer zincirine uygun bir halka mı? Altyapı açısından homojen olmayan bir öğrenci kitlesine eğitim vermek bizim vakıf üniversitelerinde yaşadığımız bir durum. Ancak yüz-yüze eğitim modelinde bu durumun üstesinden gelmek için geliştirilen yöntemler uzaktan eğitim modelinde de kullanılabilir mi? Kullanılsa işe yarar mı? İyi düşünüp uygun teknikler geliştirmek, treni yakalamak için şart!
Son olarak, kimilerinin zannettiği gibi uzaktan eğitim, yüz-yüze bir derste anlattıklarınızı kamera karşısına geçip aktardığınız bir öğretim modeli değildir! Derse ait içeriğin farklı bir şekilde tasarlanıp üretilmesi ve kullanılması gerekir. Sadece teknolojiye değil, içeriği aktaracak hocaya ve hazırlayan ekibe de yatırım yapılması gerekir. İnsan sermayesine yatırımı içermeyen bir girişim Açık Öğretim’in kötü bir versiyonu olabilir ancak.