İşte Türkiye’nin aradığı adam!

elon-musk-time-100Son aylarda vaktimin kayda değer bir kısmını bir adam hakkında yazılmış makaleleri okuyarak ve kendisi ile yapılmış röportajları izleyerek harcıyor; bir yandan da içimden “İşte Türkiye’nin aradığı adam!” diye geçiriyorum. Zira bu adam çoğu Türkiye vatandaşının gönlüden geçen üç şeyi aynı anda yapıyor. “Yerli” elektrikli otomobil üretiyor, enerjide dışa bağımlılığı azaltıyor, uzay ve havacılık konusunda devrim niteliğinde yenilikler yaratıyor.

Bindiğiniz otomobilleri unutun!

Adı Elon Musk. Otomotiv endüstrisinde köklü bir değişimin habercisi olan elektrikli otomobil Tesla’nın yaratıcısı. Bu otomobil geçtiğimiz yüzyılın başında Henry Ford’un seri üretim teknolojisini kullanarak ürettiği Ford T-Model gibi bu endüstriyi değiştireceğe benziyor. Zaten bundan esinlenmiş olmalı ki Elon Musk ürettiği otomobilin modelini “Model S” olarak isimlendiriyor.

Tesla, öyle saatte en fazla 50 km yapabilen, 1 saatlik bir seyahat sonunda da pili biten cılız bir elektrikli taşıt değil. Aklınıza gelebilecek birçok ünlü model ve markaya performans ve konfor açısından fark atan, tam şarj ile 500 km’nin üzerinde yol alabilen ve sadece 20 dakikada yarı şarja erişebilen bir otomobil.  Fiyatı ise sahip olduğu donanım ve özellikler düşünüldüğünde kendi sınıfındaki otomobillerden pek de fazla değil. Amerika’nın birçok eyaletinde 64 bin dolardan satılıyor. Tesla Motors ayrıca bu araçlar için kendi istasyonlarında ömür boyu bedava şarj imkânı sunuyor. Anlayacağınız benzin masrafı yoktu, elektrik masrafı da yok! Elon Musk, bu otomobil ile elde ettiği gelir ve deneyimi ise, geniş kitlelere satılabilecek ekonomik modeller geliştirmekte kullanıyor.

Böyle bir otomobilin ortaya çıkışı birçok kimseyi sevindirip heyecanlandırsa da, bazı çevreler bu otomobilden korkuyor. Bunların başında Amerikalı otomobil üreticileri ve satıcıları geliyor. Üreticiler bu teknolojinin kendilerini piyasadan sileceğini düşünüp korkuyor. Satıcılar ise, Tesla’nın tüketiciye doğrudan satış modeli sebebiyle oldukça kaygılı. Zira, Tesla Motorsotomobillerini daha avantajlı fiyatlar ile tüketicilere sunmak için aracısız bir satış modelini tercih ediyor.tesla-model-s-red

Biraz daha öngörülü olup da bu devrime yenilmek istemeyenler ise Tesla Motors’un ürettiği mükemmel pillerden kendi araçlarında kullanmak üzere anlaşmalar yapıyor. Mercedes bunlardan ilki. İşbirlikleri sadece otomotiv endüstrisinden gelmiyor. Apple bilişim, Google ise sürücüsüz otomobil donanımı sunmak için Tesla Motorsile konuşuyor.

“Yaratıcı bir yıkım”

Buna benzer değişim ve dönüşüm süreçlerini ünlü iktisatçı Joseph A. Schumpeter, Sosyalizm, Kapitalizm ve Demokrasi (1947) adlı eserinde “yaratıcı yıkım” süreci olarak nitelendiriyor. Schumpeter bu sürecin kapitalizmin evrilmesinin temel öğelerinden biri olduğunu vurguluyor. Kabaca özetlersek, kar amacı güden girişimciler yeni ürün ve teknolojileri ortaya çıkarır, bunlar mevcut ürün ve teknolojilerin (sundukları avantajlar sebebiyle) yerini alır. Toplumun sahip olduğu kaynaklar bu yolla kaybeden sektörlerden daha karlı sektörlere yönelir. Sonuçta, ortaya çıkan yeniliklerin kazananları ve kaybedenleri olur. Fakat toplamda bu “yaratıcı yıkım” süreci toplumların zenginleşmesini sağlar.

Güneşin rakip tanımaz enerjisi

ota-city-solar-power-japanElon Musk’un diğer girişimlerinde de Schumpeter’in “yaratıcı yıkım” sürecinden bahsetmek mümkün. Kurucularından biri olduğu SolarCity adlı şirket ev ve işyerlerinin çatısına güneş panelleri koyuyor. Bu kez, yenilik kullanılan panellerde değil, finansman yönteminde. Güneş panellerinin bakım masrafları neredeyse sıfır. Fakat ilk kurulumu oldukça maliyetli. SolarCity bu panelleri ev ve iş yerlerine mevcut enerji faturalarını aşmayacak bir ödeme planı ile sunuyor. Bir nevi mortgage yani.

Tabi bu iş modelinin de tehdit ettiği bir kesim var. O da, şu an ev ve iş yerlerine elektrik sağlayan şirketler. Bu şirketler öncelikle ev ve işyerlerine artık daha az elektrik satabilecekleri için rahatsızlar. Onları daha çok kaygılandıran ise, bu paneller ile üretilen fakat kullanılmayan elektriğin şebekeye satılması gibi yeni bir iş modelinin yasal girişimlerinin sonuçlanmak üzere olması.

spacexUzaya gitmenin en ucuz yolu

Elon Musk’un uzay ve havacılık konusundaki yenilikleri ise yine, çığır açar nitelikte. Kurucusu olduğu SpaceX şirketi yeniden kullanılabilir roketler ile mevcut teknolojilerden çok daha ucuza uzaya uydu ve kargo taşıyor. Pek yakında da insan taşıyacak. Bu girişimin kaybedeni ise şimdiden belli: NASA’nın mekik programı. Kaybedenler kulübüne katılacak sıradaki adaylar ise, uzaya kargo taşıyabilme beceresine sahip birkaç ülkedeki devlet tekelleri gibi görünüyor.

Peki ama bu adam neden Türkiye’de olamıyor?

Aslında Elon Musk’un yaşamı ve deneyimleri bu sorunun cevabını da veriyor.

sonsuz-enerji_223675Bu tür çığır açıcı yeniliklerin ortaya çıkması için “eğitim şart!” Zira Elon Musk bir röportajında ortaya koyduğu tüm yeniliklerin arkasında aldığı fizik eğitiminin yattığını ifade ediyor. Türkiye’deki fizik eğitiminin kalitesi ve literatüre yaptığı katkı konusunda bir bilgim yok. Fakat Türkiye’de fizik gibi temel bilimler okumanın cazibesinin pek de yüksek olmadığını üniversite tercihlerinden biliyoruz. Bu disiplinin geleceğinin pek de parlak olmadığını ise, CERN’de yapılan deneylere Türk hükümetinin desteğini kesmesinden ve bu sebeple Türkiyeli bilim insanlarının evreni keşfedecek bu deneylere sadece gözlemci olarak katılabilecek olmasından anlıyoruz.  Ayrıca, “telekinezi”  gibi fizik-ötesi yaklaşımların, “Erke Dönergeç” gibi fizik kurallarını altüst eden buluşların(!) devlet katında itibar gördüğü bir ülkede, fiziğe ne hacet!

Bu tür yeniliklerin hayata geçebilmesi için tabi ki kaynak (finansman) da şart! Ama tek başına o da yeterli olmuyor. Bu kaynakları yeniliklere yöneltecek bir ekosistemin olması gerekiyor. Schumpeter’in “yaratıcı yıkım” sürecini anlatırken bahsettiğimiz, kaynakların karlı sektörlere kayması argümanını Türkiye için düşününce, benim aklıma inşaat sektörü ve “yıkım” kelimesinden olsa gerek, deprem geliyor! Doğal olarak, kaynakların aktığı bu sektörün depreme dayanıklı teknolojiler yaratmasını bekliyorsunuz. Maalesef, başta kamu binaları olmak üzere, 1500 yıl önce inşa edilmiş Roma/Bizans yapılarından pek de ileri olduğumuzu söylemek mümkün değil.


%d blogcu bunu beğendi: